Faramir ve Umut Üzerine

0

Umuttan bahsedebilmek için öncelikle gerçeklerle yüzleşmek gerekir. Hakikatin olmadığı bir düzlemde umut temelsiz bir temenniden ibaret, yapısal olarak başarısız olmaya mahkûm bir plan gibidir. Hakikati hissetmeksizin umuttan söz edilemez.

Fakat artık korkma! Ben bu şeyi almak istemem, şurada yol kenarında olsa bile almam. Minas Tirith’te taş üstünde taş kalmayacak olsa ve şehri kendi iyiliği ve benim şerefim için, sadece ben, ancak karanlıklar efendisinin silahını kullanarak kurtarabilecek olsam bile almam. Hayır, böyle zaferler istemiyorum.

J.R.R. Tolkien / Yüzüklerin Efendisi / İki Kule

Faramir, umudun ancak doğru temellere sahip olduğunda hakiki olabileceğini bize gösterir. Hakikat ne kadar perdelenmiş olursa olsun, kurtuluş umudu ne kadar uzakta görünürse görünsün, insanın boş hayallerle, kötücül araçlarla zafere ulaşmasının ne kadar olanaksız olduğunu kavramamız açısından eşsiz bir karakterdir.

İnsan, fıtratı gereği içinde bulunduğu zorluğu aşmak adına kötücül yollara sapmaya meyledebilir. Aradığı cevapları bulmak için yanlış sorulara yönelebilir. Faramir de aynı imtihana tabi tutulmuş ve bundan başarıyla sıyrılmış olsa da ilk anda tereddüt etmediğini söylemek zordur. Tıpkı ağabeyi Boromir gibi onun da Yüzük’ün büyüsüne bir an için kapılmadığını düşünmek yanlış olur. Ancak ağabeyinden farklı olarak, Yüzük’ün etkisini en güçlü şekilde hissettiği anda dahi Faramir’in onu asla almayacağını, kullanmayacağını bildiğini sonraki irade beyanından anlayabiliriz.

Faramir, hakiki bir temele dayanmayan bir umuda kapılmaz. Önce gerçeklerle yüzleşir. Yüzük’ü kullanmasının mümkün olmadığını görür. Umudunu kendi tasarrufu yerine başka bir insanın kolaylıkla imkânsız görebileceği bir serüvenin başarısına bağlamayı tercih eder, çünkü hakiki olması mümkün olan tek yolun o olduğunu görür.

Faramir’in imtihanını iyi değerlendirebilmek adına içinde bulunduğu hali iyi tatbik etmemiz gerekir. Kişisel olarak ne kadar yalnızlaştırıldığının, bağlı bulunduğu seçkin sınıfın dışlanmış bir üyesi olduğunun farkında olmamız, yapmış olduğu tercihin ağırlığını daha iyi anlamamızı sağlar. Faramir, her ne kadar Gondor’a bağlılığından şüphe edilmesine yer olmasa da, gerektiği takdirde tek başına içtihat etmek zorunda olduğunu kavrayabilecek kadar yalnızdır.

Tüm bu yalnızlığına ve kaybeden tarafın kendisine miras kalan yeisine rağmen doğru kararı verebilmesini sağlayan şey nedir?

İnsan doğru kararı ancak hakikate dayanak hissiyata binaen verebilir. Salt rasyonaliteye dayanan kararlar uzun vadede irrasyonel sonuçlar doğurmaya mahkûmdur. Karar verilmesi gereken noktada insan, neyi yapıp neyi yapamayacağını yapısal olarak kendine sorduğu takdirde doğru yolu görebilir. Faramir de kendisine tam olarak bu soruyu sorar. Ben, bu gücü gasp edip kullanabilecek birisi miyim?

Kendisine bu güç teklif edilen ve reddeden karakterlerin tamamı bu tasavvur üzerine hareket eder. Gandalf, bu gücü nasıl kullanacağına dair düşünür, uzun vadede bunun iyilik doğurmayacağını ve kötü sonuçlara sebep olacağını görerek vazgeçer. Öte yandan Galadriel, tasavvuru çok daha somut bir şekilde adeta yaşar, yine de reddeder. Aragorn, kendisine miras kalan tamahkârlıkla yüzleşir, Yüzük’ün gücünü hisseder, belki etkisi altına girer fakat yine de reddeder. Tüm bu karakterler yüce bir bilgi ve bilince sahiptir ve kendilerine Yüzük özgür irade ile sunulmuş olmasına rağmen bu gücü kullanmayı kendi sebepleri nazarında reddederler.

Faramir için, her ne kadar ilk anda anlaşılamayacak kadar derin bir irfana sahip olsa da, bu karakterler kadar güçlü bir bilgi ve bilinçle donatıldığını söylemek zordur. Gücün ne olduğuna ve nasıl kullanılacağına dair engin bir bilgisi olmamasına rağmen sadece kötücül olduğunu idrak ederek kullanmayı reddeder. Diğerlerinden farklı olarak Yüzük ona sunulmamıştır, bu da onun bu gücü gaspına dair nefsine daha ağır bir imtihan öngörür. Ancak sadece sezgisel idrak ile reddetmesi gerektiğini bilir, içtihadını da bu yönde yapar.

Ithilien Korucuları'nın Kaptanı Faramir

Ithilien Korucuları’nın Kaptanı Faramir

İnsan, böyle ağır imtihanlara tabi tutulduğunda Faramir’in yaptığı gibi neyi neden yapamayacağına kafa yormak yerine, kurtuluşu getirecek kötücül araçları kullanabilmek adına meşruiyet arayışlarına girebilir.

O benim. Onu ben buldum. O bana geldi. O benim, sana söylüyorum. Benim. Kıymetlim. Evet, Kıymetlim.

J.R.R. Tolkien / Yüzüklerin Efendisi

Yüzük’ü kendi rızasıyla bırakabilmiş Bilbo Baggins için dahi bu meşruiyet sancılarını taşıdığını görebiliriz. Olağanüstü zamanlarda insanın olağanüstü işleri kendi nefsiyle tevil etmesi sıkça yapılan hatalardandır. Faramir’in yaptığı seçimi bu perspektiften değerlendirdiğimizde, Faramir pekâlâ Yüzük’ün olağanüstü bir irade sonucunda kendi eline düştüğünü, kaderinde onu kullanarak kişisel bunalımlardan sıyrılmayı ve ülkesinin kurtuluşunu sağlaması gerektiğini düşünerek hareket edebilirdi. Bana geldi, onu ben buldum diyebilir, yapılacak kötücül faaliyeti hakikati bilmesine rağmen görmezden gelebilirdi. Ancak böyle yapmadı.

Faramir’in bu kararı kolaylıkla verebildiğini söylemek onun irfanına haksızlık olur. Ancak doğru seçimi yapmasında etkili olan üç hususa dikkat edilmeli; gücün kötücül olduğunu idrak etmesinin ardından Yüzük’ü asla almayacağını bilmesine rağmen bu konuda imtihanını tefekkür etmeye devam etmiş olması ve bu tefekkür esnasında en başta verdiği doğru kararı sorgulatabilecek farklı bir yola sapmayı kesin olarak reddetmesi dikkate değerdir. Tüm bunların sonunda ise, yürüyemeyeceğini bildiği bir yola girmeyi baştan kabul etmeyerek temelsiz bir umuda saplanmaktan uzak durması sezgisel tarafının ne kadar kuvvetli olduğunu gösterir.

Tolkien’in Faramir’de kendisini görmesinde de böyle bir hikmetin gizlendiğini düşünüyorum. Çünkü Faramir’in yaptığı seçim bizi her gün bekleyen tercihlerden hiç de farklı değil. Öyleyse durup düşünelim, yaptığımız seçimleri ne kadar ciddiye alıyoruz? Bu seçimlerde neyi yapabileceğimizden çok neyi yapamayacağımızı düşünüyor muyuz? Kararımızı verme aşamasında ve hatta sonrasında, ne kadar derine inebiliyoruz?

Kurtuluşa, iyiliğe dair umudumuz her kararımızı etkiler. Ancak ulaşılacak sonucun niteliği hiçbir zaman araçlarını meşrulaştırmaz. Aksine, meşru araçlarla ulaşılmayan hiçbir sonuç iyilik getirmez, umut edilen sonucun gerçekleşmesini de dolaylı olarak imkânsız kılar. Verilen her kararda bu düsturu göz önünde bulundurmak, kişiyi hem boş umutlara kapılmaktan hem de kötüye meyletmekten alıkoyar.

Bilindiği üzere, bir insanın aslında kim olduğunu kabiliyetlerinden çok seçimleri belirler. Faramir, vermesi gereken kararı derinlemesine düşünmüş, sonunda Gondor’u makûs talihinden kurtaran büyük lider olmamayı, basit ama doğru insan olarak kalmayı tercih etmiştir. Bu seçimi kolaylıkla yaptığını düşünmek bizi hayata dair ciddi yanılgılara sürükleyebilir. Bu denli büyük kararların hiçbiri kolaylıkla verilemez. Ancak verilen bu kararlar bizim aslen kim olduğumuzu belirler.

Faramir üzerine konuşmaya devam etmek üzere.

BORAN KIZILBULUT


‘Faramir’ İllüstrasyonu © Magali Villeneuve
Paylaşın.

Yazar Hakkında

Leave A Reply