Exupery ve Yaralı Çocuk – Bölüm 2

0

Küçük Prens’ten şunu anlıyorum: Exupery çağdaş Batı uygarlığının temsili olan uçak ile göklerde uçarken, bir çöle; bir acz ve fakr durumuna düşüyor. O çölde yılardır ihmal ettiği kendi içindeki çocuğa; Muhammedî özün kabuğuna ulaşıyor. Zira modern hayat o özü “unutturmuştu” tıpkı Şeytan’ın da hep unutturduğu ve medeniyet fantaziyeleri ile aldattığı gibi… Orada çocuk, kendi dili ile Exupery’nin ve dolayısı ile Batı insanının içindeki özü deşifre ediyor ve o özü hatırlatmaya çalışıyor. O özün üzerine örtülmüş kat kat örtüleri kaldırıyor. Mesela hükmetme tutkusu içindeki kral bir örtü, muhasebeci bir başka örtü vs…

Küçük Prens’te Exupery çölde uyanıyor, yaralarının farkına varıyor; yani içindeki yetim ve öksüz çocuğun… Yani vicdanındaki “nokta-i istinad” ve “nokta-i istimdat”ın… Sanki nokta-i istinad yetimliğe işaret ediyor. Zira baba, evin direği yani istinad noktasıdır… Ve keza sanki nokta-i istimdat ise öksüzlüğe işaret ediyor. Medet isterken nasıl bağırırız? “Anneee”, “Anneciğim”, “Yandım anam”…

Ve derken yalnız meteordaki ev; yani kalb… Ve kalbde açan gül… Gül-ü Muhammedî… Muhammedî öz (sav).

Yâ Muhammed sen hidâyet gülüsün.
(Ladikli Ahmet Ağa Hz.leri)

Küçük Prens, Sevgili Gülü ve Günbatımı

Ama insan çocukluğunu yitirirse, çaldırırsa kalb gezegeninde olan koyun o gülü yer. Niye koyun? Kuzu olsa idi olmaz idi. Zira kuzu da yavrudur ve Hz. İsa’nın remzidir. Koyun ise erişkinlik ve günlük hayat içerisinde, sistemin uysal ve itaatkar bir kölesi olmayı çağrıştırıyor bana… Hz. İsa (as) ise o köleleri özgürleştirmek için mücadele etmişti.

Yani kısaca:

1) Uçak ile seyahat: Modern insan

2) Düşme: Musibet, travma

3) Çöl: Yalnızlık, yoksunluk, acz ve fakrının farkına varma

4) Çocuğun gelmesi: İçindeki “çocukluk hakikati”nin ortaya çıkması

5) Yalnız gezegen: Kalb

6) Gezegendeki kırmızı gül: Kalpteki Muhammedî öz. Bu öz, deva bulmuş yaralarda açar

7) Geri dönüş: Halkın arasına geri dönme.

Tabii bütün bunlar bir yorumdan ibaret. Doğrusunu Allah bilir. Zorlamalı teviller ve yanlış analojiler yapma ihtimalim elbette ki var. Mesela Küçük Prens’in gülü biraz kaprisli… Belki o da tevil edilebilir. Zira Gül dikenlidir ve Muhammedî öz’e (sav) ulaşmak zor ve sancılı bir süreçtir. 7. Sözdeki yaraları hatırlayalım. Ariflerce Hakikat-ı Kabe ile Hakikat-ı Ahmediye (sav) ikizdir. Aynı döl yatağında neşet etmişlerdir. Zamanımızda yaşamış bir Hak dostu “Hakikat-ı Kabe” için “Hırçın bir anne” ifadesini kullanmıştır. O mübarek hakikat (Kabe hakikatı), bir başka büyük veliyi; Muhyiddin ibni Arabi Hz.lerini de bir hayli hırpalamış ve itab etmiştir. Burada enteresan iki husus daha var. Muhyiddin ibni Arabi Hz.leri Batı’da; Mağribe yakın olan İspanya/Endülüs’te doğmuştur ve şu an Batı dünyasında en çok teveccühe mazhar Ariflerin en başta gelenlerindendir.

Exupery’nin vicdanlı bir entelektüelden daha fazla bir mahiyet taşıdığını düşünüyorum. Sübjektif kanaatlerim var onun hakkında… Rene Guenon ve Frithjof Schuon gibi, bulunduğu Kuzey Afrika çevresinde acaba Şeyh Ahmed el-Alavi ve Şeyh Abdurrahman Eliş el-Kebir gibi maneviyat ve irfan sahibi kişiler ile tanışmış olabilir mi? Schuon, kıyamet alametlerinden olan “güneşin batıdan doğuşu”nu Kuzey Afrika ile irtibatlandırır. Zira o coğrafyaya “Mağrib” denir ve kelime manası “güneşin battığı yer”dir. Garb (Batı) kelimesinden türemiştir. Tabii Mağribden kasıt, ismi geçen Şazeli büyükleri gibi tasavvuf ehlinin aynası olduğu bir irfan güneşinin yansıtıldığı yerdir.

Exupery ve Çöl

Exupery 1944 yılında uçağı düşmüş olarak kendini gösterip sonrasında bir başka hayat yaşamış olabilir mi? Belki de, aslı 1000 sayfa olan eserini komprime yapıp terk-i diyar etti.

Küçük Prens’in Avrupa’nın ve daha sonra Batı medeniyeti içinde erimiş tüm modern toplulukların içine atılmış bir nur tohumu olduğunu düşünüyorum. Gökten gelecek bir “yağmur” ile çatlayacak bir tohum. Çocukluklarında ekilen ve bilinçaltlarında nöbet tutan bir tohum… İsrafil’in Sur’u gibi; gök gürültüsü gibi, göklerden gelecek bir ses bekliyor…  Ve o sesin ardından gelecek yağmuru… O yağmurda, tohumun çatlama ve böylece özünü/nurunu hürriyete kavuşturma arzusunun karşılığı var çünkü.

Tohumu ve çekirdeği çatlatıp yaran Allah’tır. Ölüden diriyi o çıkarır, diriden ölüyü çıkaran da O’dur… (Enam/95)

Kim bilir belki de, bazı rivayetlerde Hz. İsa’nın (as) sanki saçlarından su damlıyor gibi resmedilmesinin bu özel “yağmur” ile bir ilgisi vardır. Ayette ifade edilen “Ölüden diriyi çıkarma” Hz. İsa’nın Allah’ın izni ile mazhar olduğu “ölüleri diriltme” mucizesini hatırlatmaktadır. Nurullah Genç’in “Yağmur” şiirini ve “nüzul-u İsa”yı hatırlatan bu irtibat üzerinde bence derince düşünmeye değer. Tabii ki en doğrusunu Allah bilir.

Çağın bir diğer dev adamı olan Tolkien de fantastik ve bir nebze çocuk ruhuna hitap eden bir dil kullanmıştır. Modern deccalî düzene bir hayli düşman olan, tabiat ve maneviyat düşkünü bu adam (Tolkien) yine Exupery ile aynı çağlarda yaşamış; 1. Dünya savaşında bizzat savaşmış, 2. Dünya savaşında ise oğlu savaşa katılmış ve bu dünyanın en büyük harbinin acılarını Exupery gibi yudumlamıştır. Yüzyılın en önemli eseri seçilen “Yüzüklerin Efendisi” bu savaşlardan sonra yazılmış ve Modern dünyanın acımazlığına bir nebze insanî ruhu duyurmaya çalışmıştır.


NOTLAR
1) Bu makale bir arkadaşıma yazdığım bir mailin biraz düzeltilmiş halidir. Bu yüzden hızlıca yazılmış olan ilk taslağın boşluk ve özensizliğinin izlerini taşıyabilir. Mazur görülmesini rica ederim.
2) Bu arada şu tevafuklar ne kadarda tatlı düşüyor:
*Hakikat-ı Ahmediye (sav)
*Ladikli Ahmet Ağa
*Kur’an’da Hz. İsa (as)’ın Efendiler Efendisi’ni (sav) “Ahmed” ismi ile müjdelemesi. (Saff/ 6)
*Şeyh Ahmed el-Alavi (Frithjof Schuon’un mürşidi)
*Frithjof Schuon hidayete erdikten sonra kendisine “İsa Nureddin Ahmed” isminin verilmesi.
Paylaşın.

Yazar Hakkında

Leave A Reply