Exupery ve Yaralı Çocuk – Bölüm 1

0

“Yalnızlığın” Allah’ın insana verdiği en önemli hediyelerden; kendi katından kuluna uzatılmış bir ip olduğunu düşünürüm. “Tutun bu ipe ve kurtul.” Bu “habl”e tutunan “hablil verîd” den daha yakın olana; en yakın akrabasına ulaşır. Zira O,“Ve nahnu AKRABU ileyhi min hablil verîd”dir.

Açıklama
Habl: İp
Hablil verîd: Şah damarı
Ve nahnu akrabu ileyhi min hablil verîd: Biz ona şahdamarından daha yakınız. (Kaf/16)

Yalnızlık, kalb ülkesine yapılan seyahatin şartlarından biridir. Zira kalb dışarıda değil “ferdin” enfüsünde bulunur ve o enfüse seyahat yalnız yapılır. (Acaba bu kalbin, asteroid b612 ile bir ilgisi var mı?)

Exupery’nin bazı hakikatleri çocuklaştırarak anlatmasından daha çok, bizzat çocukluğun kendisini önemsediğini düşünüyorum. Yani sadece bir form meselesi değil çocukluk; bizzat işin özü… İsterseniz bunu “hakikat-i çocukluk” gibi galat bir tabir ile adlandıralım.

Tanrı’nın krallığı göklerdedir (b612?) Çocuklar (Küçük Prens?) gibi olmadıkça o krallığa; melekûta eremezsiniz. Hz. İsa (as)

Exupery’nin beslendiği damar sadece Hz. İsa ise bile, bu ne kadar hoş bir tevafuk… Hakikate ulaşmak için, insanın çocuk olması gerektiğinden bahsediyor sanki Hz. İsa…  Acaba Batı dünyasının genelinin kendisine rehber kabul ettiği bir zattan; yani Hz. İsa (as)’dan böyle bir çocukluk vurgusunun gelmesi, o dünyaya saf hakikati (hakikat-ı İslam) taşımak isteyen insanlar için de bir ipucu olabilir mi?

BİR PEYGAMBER SÜNNETİ OLARAK YETİMLİK VE ÖKSÜZLÜK

Bediüzzaman hazretleri “Kardeşlerim benim durumum ne keşiftir ne keramettir. Ben 23. Sözdeki çocuk gibiyim. (mealen)buyurmuşlar.

Hepimiz yaralıyız aslında (7. Söz)… Sağ ve sol omzumuzda iki yara var. Ne zaman ki bunun farkına vardın, işte o zaman sen “öksüzsün”, işte o zaman sen “yetimsin”. Annen baban hayatta olsa bile… İşte o zaman sende “Muhammedî ruh” açığa çıkmaya başlar. Sen “Muhammedî” olma yoluna girersin, fırsatını yakalarsın.

Çöle girersin sonra… Bir Hızır-misal gelir ve “Sana iki merhem vereceğim. Onları istimal edersen o yaraların Gül-ü Muhammedî denilen latif çiçeğe dönüşür.” “Çölde ab-ı hayat’ı içersen bir daha ölmezsin”. Anne ve baban hayatta ise dahi bir peygamber sünneti olan “yetimliğe” ulaşabilirsin. Ladikli Ahmet Ağa’da hem çölde idi hem de yaralı… Ve O bir peygamber aşığı idi ve şiirleri hep Efendimiz’e (sav) dairdi.  Ve kendisini çölde yaralı halde iken bulan bizzat Hızır’ın kendisi idi.

Ladikli Ahmet Ağa

Ladikli Ahmet Ağa

“Yirmi altı sene askerlik yapmış bir İstiklâl Savaşı gazisidir. Kanal Harekâtı’nda İngilizlere karşı arkadaşları ile birlikte harp ederken, sağ omzundan hilâl şeklinde yaralanır. En yakın dört arkadaşının kahramanlıklarını ve şehit düşüşlerini yaralı bir vaziyette seyreder. Sonra oraları düşman istilâ eder. Düşman askerleri, yaralı askerlerimizi, “Ölmeyen kalmasın!” diyerek süngülerler. Bu esnada Ladikli Ahmet Ağa başını bir şehidin kolunun altına sokar. Düşmanlar, “Hiç diri asker kalmadı.” diyerek uzaklaşıp giderler.

Orada, aç susuz yaralı bir vaziyette kalır. O anda bulunduğu yeri de düşman işgal etmiştir. Ellerini açarak yalvarır: “Allah’ım, beni düşman eline bırakma!” Cenâb-ı Hakk’ın izniyle Hızır aleyhisselâm atıyla gelir. Ladikli Ahmet Ağa’ya matarasından bir bardak aşk şerbeti içirir. Ancak yarısına kadar içer, tamamını bitiremez. Şerbeti içtikten sonra açlığı ve susuzluğu bir anda gider. Yaranın verdiği ağrı ve hâlsizlik de son bulur. O zaman dili söylemeye başlar:

Ne garip garip bakan Tîh’le Tûr’a

Ömründe kuş bile uçmadı bura

Seni Hakk’a yaklaştırdı bu yara

Yansa da ayrılmaz Hakk’tan Hüdâî

,

Aşk elinden içtim aşkın dolusun

Yalvar Ahmet sen Rabb’ının kulusun

Hak yolunda arzuhâlin bulunsun

Yâ Muhammed sen hidâyet gülüsün.

.
Kısacası: Yetim olan kurtulur.


NOTLAR
Bu makale bir arkadaşıma yazdığım bir mailin biraz düzeltilmiş halidir. Bu yüzden hızlıca yazılmış olan ilk taslağın boşluk ve özensizliğinin izlerini taşıyabilir. Mazur görülmesini rica ederim.
Paylaşın.

Yazar Hakkında

Leave A Reply