Çocukluğun Kayboluşu – Bölüm 1

1

Günümüzde teknolojinin sunduğu yaşamımızı kolaylaştıran ürünler eski tip araçların hızla yerini alırken algılarımızı ve yaşam tarzımızı hızla değiştirmekte. Kimi pragmatik olarak teknolojinin daima olumlu sonuçlar doğurduğunu söylüyor ama bu olağanüstü bilgi akışının olumsuz sonuçları da birçok kişi tarafından ortaya konuluyor. Ortaya konan bu eserlerden biri de Neil Postman’ın “Çocukluğun Kayboluşu” eseri. Bu çalışmada çocukluğun ne olduğu, önemi ve çağımızda teknolojinin çocukları nasıl etkilediğini anlatmış.

Öncelikle çocukluğun ne olduğu üzerinde durmak gerekir. Çocuk denince bizim aklımıza henüz akıl baliğ olmamış bir küçük gelir. Ancak bir yetişkin ile çocuk arasındaki tam ayrım nedir ve neden böyle bir ayrıma ihtiyaç duyarız? Postman’a göre çocukluk, biyolojik değil sosyal bir sınıflandırmayla ortaya çıkan bir kategori. Çünkü yüzyıllardır bu kavram, matbaanın icadı, endüstri devrimi gibi gelişmelere ve ortaya çıkan ihtiyaçlara paralel olarak zamanla ortaya çıkmış ve zihinlerde oturmuş. Sosyal ve teknik ilerlemeler doğrultusunda toplumda yerleşen özellikle üç kavram, çocuğun yetişkinden giderek ayırt edilmesini sağlamış. Bu üç kavram okur-yazarlık, eğitim ve utanma duygusu.

Neil Postman

Neil Postman

Özellikle matbaanın icadı ile çocukluk kavramının ortaya çıkması üzerinde çok duruyor Postman. Orta Çağ Avrupası’nda matbaanın icadından önce okur-yazar insan halk arasında nadir bulunuyordu. Ancak matbaa ile okur-yazarlık seviyesinin yükselmesiyle bireycilik gelişti, okur-yazar yetişkin nosyonu ortaya çıktı; çocuk ile yetişkin arasındaki ilk büyük ayrım bu şekilde belirdi. Öncesinde bir yetişkinin ulaşabileceği her bilgiye bir çocuk da ulaşabilirken bu yeni dönemde ancak bir yetişkinin ulaşabileceği bilgiler ortaya çıkmış oldu. Yani bir anlamda yetişkin olabilmek için belli bir okur-yazarlık seviyesine ulaşıyor olmak gerekiyordu artık. Öncesinde de elbette okunabilecek el yazması kitaplar vardı ancak matbaa ile gerçek anlamda herkesin evine kitaplar girmiş oldu. Tabi bununla birlikte çocuk eğitimi kavramı da ortaya çıktı; çünkü konuşma, yeme ve davranış tarzı aynı olan insanların yaşadığı bir dünya yerine eğitimli ve eğitimsiz insan gibi bir ayrımın olduğu bir çağ başladı. Bu sebeplerle yeni bir sosyal sınıf olarak çocuk sınıfı ortaya çıktı.

Matbaanın icadıyla değişen belki de en önemli olgu bilgi akış şeklinin değişmiş olması. Bugün nasıl internetin icadıyla bilgi akışının formunun değişmesiyle zaman değiştiyse o gün de matbaanın icadına bu nazarla bakabiliriz. Elbette nasıl biz şu an sosyal medyanın bu kadar gelişmesinin doğuracağı sonuçları öngöremiyorsak o zaman da matbaanın etkileri hemen idrak edilememiş olabilir ancak pratikte aile yapısı çok değişti.

Neil Postman'ın "Çocukluğun Kayboluşu" Kitabının Kapağı

Neil Postman’ın “Çocukluğun Kayboluşu” Kitabının Kapağı

Orta Çağ’da aile yapısına bakıldığında yetişkinlerin çocuklardan bir şey gizlemedikleri görülür. Aynı kaptan su içen, elini yüzünü yıkayan aile bireyleri arasında böyle bir itina da beklenemez zaten. Hatta yüz kızartıcı şeylerin dahi çocukların gözü önünde yapılması normaldi. Bugün çocuk haklarını ihlal niteliğinde olan birçok şey o zaman sıradan şeylerdi. Yani bir anlamda utanç duygusu da yerleşmemişti. Ancak kültür seviyesinin yükselmesi ile bunlar da aşıldı. Çocuklardan bilgi gizleme, sansür kavramı ortaya çıktı. Çocuk eğitimi anlayışının toplumun her sınıfında yaygınlaşmasıyla da sansür de ortaya çıktı. 17. yy’dan itibaren okul müdürleri de müstehcen içerikli kitapları yasakladılar. Bunun nedeni de çocuk ile yetişkin arasındaki fark. Böyle bilgilerin de herkes tarafından ulaşılabilir olması bazı bilgilerin aktif olarak gizlenmesini gerekli kıldı. Yani bir çocuk, eğitimi sırasında önce sınıf sınıf bilgileri öğrenir; bazı bilgiler kendisini şok etmeyecek yaşa geldiği zaman hayatın gerçeklerini de öğrenir. Bugünkü sınıf (grade) atlayarak ilerlemeli eğitim de bu zamandan kalmıştır. Yani çocuğa bir formasyon verilirken aynı zamanda utanç duygusunu da yerleştirmek gerektiği o zamanda anlaşılmıştı ve bunun için gerekli önlemler alınıyordu.

Elbette çocukluğun gelişim macerasının dünyanın her yerinde aynı şekilde olduğu söylenemez ama burada anlaşılması gereken asıl nokta matbaanın icadıyla çocuk eğitiminin yeni bir boyut kazandığı ve çocukluk kavramının geliştiğidir. Her toplumun ve coğrafyanın şartları kendine özgü olarak farklılıklar göstermiş olabilir ancak benzer aşamalarla her yerde bu kavram şekillendi ve yerleşti. Bu gelişme ile de çocuk olma kültürü yetişkininkinden farklılıklar göstermeye başladı. Bahsedilen dönemde Avrupa’da o yaşlarda bir çocuk okul çocuğu diye çağırılırdı. Bu sınıfın farklı bir giyinme ve beslenme tarzı da vardı. Günümüzde çocukların okulda üniforma giymesi de bu kültürün bir örneğidir. Ancak günümüzde aradaki farkın nasıl kaybolduğunu anlamaya çalışacağız.

Endüstri devrimi bu gelişmeye bir darbe vurdu. Giderek artan iş gücü ihtiyacı ile çocuklar okullara gönderilmek yerine fabrikalarda çalışmaya zorlandı ancak bu dönemde de bu kavram tamamıyla kaybolmadı. Özellikle üst tabaka her zaman çocuk eğitimi konusunda daha özenli davrandı. 1840’larda ilkolkul eğitimi tekrar canlandı ve toplumun her tabakasınca önemsendi. 1940’lara kadar sürekli bir gelişim içinde oldu. Postman’a göre bu dönem çocukluğun en parlak dönemiydi.

Buraya kadar çocukluğun nasıl ortaya çıktığı ve evrildiğinden bahsettik. Özetlemek gerekirse birtakım gelişmelerle toplumda eğitilmiş, akıllı bireylere olan ihtiyacın doğması, genç nesillerin eğitilmesi ve bunun için de onlara ayrıca özen ve emek gösterilmesinin gerekliliğini, dolayısıyla çocukluğu ortaya çıkardı. Locke’un da dediği gibi “Bir çocuğun zinde ve dirençli bir bedeni olması gerekir ki aklına itaat edebilsin ve onun emirlerini uygulayabilsin.” Peki günümüzde yeni nesillerin durumu nedir ve gerekli özen gösteriliyor mu? Sonraki yazıda günümüzde çocukluğun nasıl kaybolmaya yüz tuttuğu ve bilgiye erişimin sınırlarının ortadan kalktığı dünyamızda çocukluğun nasıl etkilendiği üzerinde duracağız.

YILDIZ KESKİN

Paylaşın.

Yazar Hakkında

1 Yorum

  1. Merhaba, yazarın çocuklukla ilgili yazsının neredeyse tamamına katılmadığımı belirtmek isterim. Referans noktası batılı bir yazar olan bu yazı, kadim Türk / Türk-İslam geleneğini ve bu gelenek içerisindeki çocuk yok saymaktadır. Her ne kadar eğitimli olunmasa bile, kadim Türk geleneğindeki aile yapısı, çocuğa kültürel mirası aktarmada başarılı bir rol oynamıştır.
    Günümüzdeki küreselleşme ve “media/medium”un da etkisiyle aynılaşan toplumların/kültürlerin durumu yok sayılamasa da, yazarın bu yazısında batı toplumlarından bahsettiğini vurgulaması gerekirdi diye düşünüyorum

Leave A Reply