Bilinmeyen Tolkien

0

Tolkien’in Biyografisinin Önemi ve Önemsizliği Üzerine

Tolkien, edebiyat yorumculuğunda -20.Yüzyıl’da kuvvetlendiğini gördüğümüz- eseri, yazarı ile birlikte ele alma yaklaşımını eleştirir. Tolkien, yazar ile çok ilgilenen bu yeni anlayışın “yazarın eseri üzerindeki odağı kaydırdığı ve dikkati eserden başka yöne çektiğini” söyler (Letters of Tolkien / 288. Mektup). Tolkien’e göre bir yazarın hayatı ile eseri arasındaki bağlantı tam olarak yazar tarafından dahi tanımlanamaz. Bu noktada yazar kendi hayatını araştıran herkesten daha çok bilgi sahibi olduğu halde acziyet içindedir ve ancak hakiki bir ilişki Tanrı tarafından açığa çıkarılabilir.

Metnin Aslı

…God Himself, could unravel the real relationship between personal facts and an author’s work. Not the author himself (tough he knows more than any investigator) and certainly not so-called ‘psychologists’.

J.R.R. Tolkien / Letters of Tolkien / Letter 288

Çevirisi

…Tanrı ancak kişisel gerçekler (haller/hatıralar) ve yazarın eseri arasındaki hakiki ilişkiyi açığa çıkarabilir. Yazarın kendisi bile -her türlü araştırmacıdan daha fazlasını bildiği halde -bu ilişkiyi ortaya koyamaz ki sözüm ona bir ‘psikolog’ tarafından ortaya konabilsin.

J.R.R. Tolkien / Tolkien’in Mektupları / 288. Mektup

Yukarıdaki metinden temelde birbirine zıt gibi gözüken iki manayı süzmek mümkündür: (1) Tolkien, yazarın eserinin anlaşılması için yazarın hayatının araştırılmasının faydasına inanmaz. (2) Yazarın hayatı ile eseri arasında girift ve öylesine önemli bir ilişki vardır ki psikoloji gibi modern uzmanlıkların ancak bu alanda haddi susmaktır ve ancak Tanrı bu alanın sırlarını açığa çıkarabilir.

Silmarillion’ın veya Yüzüklerin Efendisi’nin, insan psişesi (psyche) ile ilgili çok sayıda katmanı var olmakla beraber karakterlerin derinliği ve olayların gelişimi, insan psişesini eserin yorumunda esas almayı imkansızlaştırır. Hikayelerin ve karakterlerin gelişiminin bütünüyle olmasa da çoğunlukla psikolojik anlam katmanlarının çok üstünde seyrettiği bir eserin yazarı da tıpkı eseri gibi psikolojik analizlerle anlaşılmaktan beridir.

Hikâye kendi içinde bu durumu bazen müstakil bölümler halinde de hissettirir. Tom Bombadil, bu anlamda freudyen analize tabi tutulması imkânsız bir karakterdir. Bastırdığı içgüdüleri (id) olmadığı gibi bunları bastıran bir benlik (ego) duygusuna da sahip değildir. Gözlemci olarak dahi dünyanın işleri ile çok ilgili değildir. Bir yönüyle zaten mükemmeldir ve mükemmelleşmenin, saflaşmanın aracı olan sınanmaya da ihtiyacı kalmamıştır. Sınanmaya ihtiyacı olmayan ve sosyal alan kendisi için tamamen önemsizleşmiş birinin yaşadığı saadet kulesinde Freud’un “superegosu” da tamamen işlevsizdir.

Kötülüğün temsili olan karakterler ise hiç şüphesiz çeşitli psikolojik analizlerin konusu olabilirler ve bu açıdan Gollum ve Sauron başta olmak üzere geniş bir araştırma imkânı sunarlar. Diğer yandan Tolkien’in eserindeki ağırlığı itibariyle kötülük, sadece iyiliğin hatlarını belirtmek için kullanılan bir arka fon unsuru, kontrastı belirginleştirme aracıdır. Tolkien, kötülüğün kendisine ait hakiki bir varlığı olmadığını belirtir. Bir rahibe cevaben yazdığı mektubunda sadece Eru’nun (Tolkien’in İkincil Evreni’nde Tanrı için kullandığı kelime) yaratma kudreti olduğunu ve Melkor veya Sauron’un bağımısz bir yaratma gücü olmadığını da belirtir. Ainur’un Müziği bahsinde, Melkor’un sebep olduğu armoni bozukluğunun bile bütün resim tamamlandığında ancak Eru’nun tasarısının bir parçası olacağı vaat edilir. Tolkien’in, kötülüğe eserinde yer verdiği gibi, iyiliği daha belirgin hale getiren bir arka fon unsurudur. Sonuç olarak; bu alana ait psikolojik analizler gelebileceği son noktada eserin arka fon unsurunun betimlemesi olacaktır ve Efsane-i Tolkien’in (Tolkien’s Legendarium) büyük sözü ile ilgili bir fikir vermekten çok uzak düşecektir. Bir örnek ile açarsak orkları çok iyi bilmek Elf irfanı ile ilgili fikir vermez. Melkor’un Düşüşü sadece Manwë’nin yükselişinin kontrastıdır. Manwë’yi nerede aramamamız gerektiğini anlatır; Manwë’yi anlatmak hususunda ise acizdir. Kötülük kendi sınırlılığına hapsolmuşken, her türlü iyiliğin ve sonsuzluğun en kutup sembolü olan sönmeyen/sönüşsüz/Sonsuz Alevi/nuru anlatamaz. Bu anlamda psikoloji uzmanlığının sınırlarının bittiği yerde başlar Tolkien’in dünyası ve vaat ettikleri.

Yazdığı karakterlerin pek çoğunu psikolojik tahlillerin, labirentlerin dar koridorlarından kurtarabilmiş bir yazarın kendisinin psikolojik analizine yeltenerek onun eserini daha iyi anlayabileceğini düşünmek, en hafif ifade ile eserin seviyesini hiç anlamamak; yazarın ise sıkletine uygun tartıdan tamamen yoksun olmakla ifade edilebilir. Bu açıdan yapılacak analizler çerçevesinde Tolkien’in biyografisi önemsizdir.

Bu durumun bir zıttı olarak; Tolkien’in deyişi ile “…ancak Tanrı’nın açığa çıkarabileceği” bir ilişkiye ait sırların peşine düşerek yapılacak her düşünsel serüven de en üst düzeyde öneme sahiptir.

Tolkien, kendi biyografisi ile eser arasındaki ilişkiyi -söz konusu alıntı itibariyle bakılırsa- küçümsemez, bilakis bu ilişkinin incelenmesi ile ilgili yüksek standartlar belirler. Tolkien’in biyografisi bu standartlar ışığında çok önemlidir.

Tolkien’in Hayatı ile İlgili Çalışmaların Eksikliği Üzerine

Jason Fisher, editörü olduğu ve aynı zamanda kendisinin de bir makalesini içeren Tolkien and the Study of His Sources (Tolkien ve Kaynaklarının İncelenmesi) isimli eserde şöyle demektedir:

Metnin Aslı

Having said that, new material is still coming to light, and there is a very great deal we do not yet know. Even forty years after Tolkien’s death, Tolkien studies is still in its infancy.

Çevirisi

Şunu söylemeliyiz ki hala yeni bilgiler/belgeler gün ışığına çıkmaya devam ediyor ve (Tolkien’e dair) henüz bilmediğimiz/bilgimizin dışında kalmış oldukça büyük bir kısım var. Ölümünden kırk yıl sonra bile hala Tolkien araştırmaları çocukluk evresinde.

Jason Fisher, bu konuda araştırma yapan akademisyenlerin, hatta Tolkien’e olan sevgisinden dolayı onu daha yakından tanımak isteyen sayısız insanın ortak kanaatini dile getiriyor.

Tolkien’in entellektüel varisi olarak takdim ettiği Christopher Tolkien’in onay, teşvik ve yardımı ile Humphrey Carpenter tarafından yazılmış olan biyografisi hala temel kaynak kabul edilmek durumunda. “Hala” dememizin sebebi ise bu eserin yazarın ölümünden yaklaşık dört yıl sonra 5 Mayıs 1977’de basılmış olması ve o günden bu yana kırk yıl geçmesine rağmen aşılamayışı.

Durumun tuhaflığını ve merak tetikleyiciliğini ortaya koymak adına birkaç noktanın üzerinden geçmekte fayda var. Birincisi; Tolkien’den bahsederken “Yüzyılın Yazarı” ve hatta “Milenyumun Yazarı” ünvanlarını unutmamamız gerekir. Bir kitap zincirinin yapmış olduğu oylamada “Yüzyılın Yazarı” ünvanı -verilen oylar sonucu- Tolkien’in olurken aynı yıl Amazon’un düzenlediği bir oylamada, milyonların oyu ile Tolkien, “Binyılın Yazarı” ünvanını da alır. Yazarın ölümü üzerinden geçen zaman ile ona olan yöneliş azalmamış ve binlerce fantazi türünde olan veya olmayan esere rağmen zirvedeki yerini korumuştur. “Milenyum/Binyılın Yazarı” bildiğimiz edebiyat tarihinin tamamıdır çünkü bu dönemin öncesi itibariyle hikâye anlatımı form olarak karşılaştırılamayacak kadar farklı bir yapıdadır. En azından bugünkü okur kitlelerinin çoğunluğu için Tolkien, tüm zamanların en büyük yazarıdır.

Bu bilgiler ışığında Tolkien’i yeni tanıyan biri onun hayatını öğrenmek istediğinde ne kadar nicelik ve nitelikte kaynağa ulaşabileceğini düşünür? Cevap: Sayısız… hatta o kadar çok kaynak kitap içinde hangisini seçeceğini bilemeyeceğini ve uzman birinden yardım alması gerektiğini de düşünebilir. Ne yazık ki bu kişi tahmininde yanılmaktadır. Bilgi tekrarlarını ve yorumları attığınızda birkaç kitaptan fazla bir içerik kalmaz elinde, yani iyi bir kitap okurunun sadece yarım gün ayırarak okuyabileceği kadar. Seksen iki yıl süren ve yolu iki dünya savaşından, Bletchley Park’tan (*), Oxford’tan geçen ve henüz bir dengi bulunmayan bir mitolojinin “alt-yaratıcısının” hayatı hakkında bu kadar az şey bilmek hiç şüphesiz o kişiyi gerçekte tanımadığımızın, gerçek hikayesini bilmediğimizin bir ispatıdır. Tolkien bilinmemektedir ve iyi araştırmacılar tarafından keşfedilmeyi beklemektedir.

(*) Bletchley Park, 2. Dünya Savaşı’nda İngiliz Gizli Servisi’nin Nazilerin Enigma şifrelerinin çözülmesi için çalışan birimlerinin bulunduğu yerin adı. Bununla ilgili detaylı bilgi isteyen okuyucularımız bir önceki ‘Bletchley Park, Gizli Servis ve Tolkien’ başlıklı yazıya bakabilirler.

Tolkien’in Hayatına Dair Birincil Kaynaklar: Tolkien’in Mektupları

Tolkien’in döneminde mektup, özellikle yazarlar tarafından yoğun biçimde kullanılan bir düşünce alışverişi aracıydı. Tolkien’den eseri hakkında kısaca bilgi isteyen bir yayıncı, mektubuna yaklaşık yirmi kitap sayfasına denk on binden fazla kelime ile cevap vermesi (131. Mektup) bunun göstergelerindendir. Bu mektup, daha önceden yazılarımızda da çok atıf yaptığımız, entellektüel açıdan yoğun bir metin özelliği taşır. Mektubun alıcısı olan Waldman da böyle düşünmüş olmalıdır ki bir kopyasını çıkartıp mektubu arşivler.

Tolkien sadece uzun ve entellektüel açıdan yoğun mektuplar yazmaz, aynı zamanda bu mektupları günlük iş verimliliğini etkileyecek bir devamlılıkla yazar. Bir açıdan benzersiz bir amacın misyoneri olarak kendi bakış açısını anlatmayı da misyonun bir parçası olarak görür.

Bu bilgiler ışığında en azından birincil kaynak açısından zengin olmamız gerektiği sonucuna varabiliriz. Maalesef mevcut durum yine bizi yalanlar: Tolkien’in mektupları, yazma performansı ile kıyaslanamayacak ölçüde azdır; çoğunluğu itibariyle basılmamış ve kamu bilgisi dışındadır.

C.S. Lewis’in yayınlanmış mektupları üç cilt halinde yaklaşık 3800 sayfa iken Tolkien’in Mektupları -indeks hariç- sadece 450 sayfadır. Tolkien’in C.S. Lewis kadar veya daha yoğun mektup yazdığı, hatta sadece okunması ve tasnifi için ilerleyen yıllarda kendisine bir asistan tahsis edildiği de göz önünde bulundurulmalıdır. Ayrıca Tolkien, Lewis’den on yıl sonra vefat etmiş ve bu dönemde Tolkien’in eserlerinin popülaritesi, dolayısıyla cevap bekleyen okur mektuplarının sayısı katlanarak artmıştır.

Rayner Unwin, ölümünden önce Tolkien’in mektuplarını içeren yeni ciltler (çok sayıda) basmak istediğini açıkça ifade etmiştir. Bunu rağmen aradan geçen kırk yılın ardından elimizde sadece 450 sayfalık tek bir cilt var.

Sonuç

Tolkien’in hayatının bildiğimiz kısmının aysbergin suyun üstündeki kısmı dahi olmadığını ve bu durumun -bilgi eksikliğinin- devamı adına da bir iradenin anlaşılmaz biçimde olduğunu itiraf etmeliyiz. Fisher’ın da dediği gibi henüz emekleme aşamasında olan bir çalışma sahasındayız. En önemli soru ise Tolkien’in hayatının tüm sıradışı vaatkarlığına rağmen nasıl ve neden kırk yılı aşkın bir süredir karanlıkta bırakıldığıdır.


Not:

  • Okuduğunuz yazı, bir önceki makale ile birlikte ‘Bilinmeyen Tolkien’ başlıklı yeni yazı dizisinin makalelerinden biri olup, içeriği açısından kendine ait anlam bütünlüğüne ile serinin diğer yazılarından bağımsız olarak ele alınacak şekilde yazılmıştır.
  • Önceki yazıda geçen Tolkien’in Bletchley Park bağlantısı ve bu yazıda geçen konular keşfedilmeyi bekleyen çok büyük bir hayat hikayesinin izlerini taşıyor. İzler üzerinden, eseri ile meşhur ama hayat hikayesi ile meçhul olan Tolkien’i takibe devam edeceğiz.

 

Paylaşın.

Yazar Hakkında

Leave A Reply